30 Temmuz 2009 Perşembe

BİR DERVİŞİN ANILARI 7

“O’NUN İÇİN RUHUMUZU VERSEK AZDIR” -SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM-

Kalbimi yaktı yandırdı…Her şeyin bir sebebi vardır. Baharda yağmurların yağması, açacak tomurcukların hatırınadır, yeşilliklerin dağları bürümesi, yabani hayvanların otlaması hatırınadır.Biz bilsek de bilmesek de kâinatta Allah’ı zikretmeyen bir varlık yoktur ve kâinat bu varlıkların hatırınadır.Âlemler O’nun, Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in hatırına yaratıldı. Eğer bizler, bu günahkâr hallerimizle yarın huzuru mahşerde kurtuluşa erecek olursak, inşallah yine O’nun hatırına olacak. O’nu anlayabilmek gibi bir akla ve izana sahip miyim? Tabii ki değilim. Ama ben Seyda Hazretlerinin yanında geçirdiğim her an ve her saniye içinde, Peygamber Efendimize olan muhabbetini ve hasretini gördükçe, başka bir âlemde yaşadığımı düşünüyordum…Seyda Hazretlerinin her halinde ve ahvalinde, O’nu (sallallahu aleyhi vesellem) görüyor olmak gibi bir duygu sarıyordu içimi. Seydamın hatırına, Gönüller Sultanına olan sevdam kabarıyordu. Gaflet ile geçen ömrüm, Seyda Hazretlerinin yanında koca bir sevdaya dönüşüyordu ve ben bunu fark edemiyor, fark edemediğim için de bir kalıba koyamıyordum. Şeyh Galib’in (rahmetullahi aleyh);Ah! Minel aşki ve hâlâtihi... Ahraka kalbi ve hararatih“Ah o aşktan ve onun hallerinden…/ Benim kalbimi yaktı yandırdı…” dizeleri dilimde dolaşır olmuştu.Seyda Hazretlerinin sevgili Peygamberimize duyduğu özlem ve muhabbet, anlaşılabilecek ve hissedilebilecek gibi bir hal değildi. Hele de ben… Nasıl anlayabilirim ki?Ama en azından diyordum, ona mutabaat etmek çabası olsun içimde. Onun kadar sevmeyi özlemeyi başarabileyim. Ben olduğum için değil, onun hatırına en azından. Hatırla ne kapılar açılır ve olmazlar olur hepimiz biliriz...Ya evliyaların hatırına neler olur bu dünyada?... Onların bir selamı, bir çift kelamı neler eder ve hangi kapıları açar anlayabiliyor muyuz?Bir yaz günü caddede, adımlarımın altında kaybolan kaldırım taşlarını sayarak yürürken, bunları düşünüyordum. Hatme’ye yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. O gün teselli arayan derbeder misali, gözü yaşlı gönlü kırık bir vaziyette oturdum Hatme halkasına...Hatme’ye başlamadan, kendi kendime: “Ey Allah’ım sen her şeyi yoktan var ettin, varlığınla âlemi kuşattın. Her şey ve her nesne senin kudretinde, sen ol desen olmaz ne vardır? Ve sen ol desen, hangi müşkülat çözülmez. Allah’ım! Beni ben olduğum için değil, aciz bir kul ve senin dostlarını seven birisi olarak, Seyda Hazretlerinin âcizane bendesi olarak gör ve O’nun hürmetine beni bağışla… Ben zayıf bir kulum sen bizi bağışla…” diye dua ettim. Hatme boyunca ağladım yalvardım. Hatme bitmişti ve ben buruk kalbimi de yanıma alarak camiden çıktım. Bu kitaplarda irşad var!Seyda Hazretlerini bekliyordum caminin önünde. İçimden: “Bu aciz halimi görür belki sorar, ben de anlatırım derman ararım” diyordum. Uzunca bir süre bekledim. Seyda Hazretleri çıkmadı. Biraz sonra, dışarı bir sofi çıktı etrafına bakındı beni görünce:“Kurban Seyda Hazretleri seni istiyor” dedi. Dizlerimin bağı çözülmüş, kalbim küt-küt atmaya başlamıştı. Koşarak camiye girdim. Seyda Hazretleri mihrapta oturuyordu. Ben edeple yanına vardım. Bana göz ucuyla baktı. Gayri ihtiyari ben de ona göz ucuyla baktım. — Hasta mısın Ahmet? diye sordu. Ben o an: “Evet, Sultanım hastayım hem de dermansız bir derde düçar olmuş kalbimin, her gün biraz daha eridiğini hissediyorum, içinde bulunduğum gaflet ve nedamet beni yiyip bitiriyor.” Demek istedim ama kelimeler bir türlü ağzımdan çıkmıyordu.— Siz bilirsiniz Sultanım, dedim.— Sıkıntıların mı vardır? Diye sordu, ben yine aklımdan geçenleri bir lahzada anlatmak istedim ama dilim lal olmuş açılmıyordu:— Siz bilirsiniz Sultanım… Dedim.— Biliyorum seni de bu kitaplar yüzünden çok yoruyoruz ama ben diyorum, bu kitapların hepsini bir haftada bitirecek olabilsek, diyeceğim bir haftada yapalım. Ama olmuyor. İstiyorum bu kitapları bitireyim ve bir an önce Hacca gideyim. (Bu cümleyi kurarken gözlerinin nemini görebiliyordum. Babasını özleyen bir çocuk masumiyeti ile gözleri nemlenmişti.) Ama bu kitapların bir an önce olması için çalışıyoruz. Her şey insanın istediği gibi olmuyor. Bu kitaplarda Sâdât’ın irşad tasarrufu vardır. Hangi mecliste okunsa Allah’ın izni ile o meclise Sâdât’ın irşadı girer. Hz. Peygamber Efendimizin muhabbeti girer. Onun için çok önemsiyorum, dedi.Seyda Hazretlerinin yanında olduğunuz her gün, hatta her anı, size bir devran gibi yaşatır ve her hali ve sözüyle sizi, her gün yeniden irşad ederdi.Seyda Hazretleri, yerinden kalkarken:— Her kitapla beraber, inşallah Hz. Peygamber Efendimizin muhabbetine yaklaşıyoruz, bu her şeyden daha önemlidir. O’na denizden bir damla kadar dahi olsa mutabaat etmek, ne kadar güzeldir. O ömrünü insanlara Allah’ın yolunu anlatarak geçirdi. İnsan bu yolda ruhunu verse azdır. Yarın bize de ‘Neden şunları da ümmetime anlatmadın?’ derse…” Diyerek yürüdü. İçimi ferahlatan rüya Ben suskun ve hüzünlü bir şekilde kala kaldım. İçimi bir coşku ve heyecan kaplamış, sanki ben de kitapları bir hafta içinde bitirebilmek gayreti içine girmiştim. Gece yarısına kadar o coşku ile çalıştım. O gece çok güzel bir rüya gördüm. Seyda Hazretlerini ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi…Sabah, Seyda Hazretlerine rüyamı ayrıntılarıyla anlattım:“Uzunca bir trene insanlar binmişler ve ortasında lavların kaynadığı bir vadi, kenarında tren gidiyor. İnsanlar yolun sonunu göremediklerinden, neşe içindeler çünkü sanki eğlenceli bir yere gidiyor gibiler ama yolun sonunu göremiyorlar. Tren doğruca lavların kaynadığı vadiye gidiyor. Bizler, Seyda Hazretleri ile birlikte, vadinin çok yüksek bir yerinde, bembeyaz bir çarşaf serilmiş gibi aydınlık ve düz bir yerdeyiz. Seyda Hazretlerinin belinde bir kılıç var. O sırada, kaynayan lavların içinden çok korkunç naralar atarak bir baş çıkıyor ki ne insandır ne başka bir şey! Büyük bir sarsıntı oluyor, bulunduğumuz zemin, lavlara doğru eğiliyor. Ben kaymak üzere iken, Seyda Hazretlerinin elindeki kılıcın zeminde saplı olduğunu görüyorum ve kılıcın kabzasına tutunarak kendimi tekrar yukarı çekiyorum. Ve haykırıyorum.— Ey yalancı! Senin vaatlerine kanmayacağız, senin vaatlerinin insanı cehenneme götürdüğünü ve senin Deccal olduğunu, bizlere Seyda Hazretleri sohbetlerinde ve kitaplarında anlattı, sana asla kanmayacağız! Daha sonra, sofilerle birlikte, önümüzde Seyda Hazretleri olduğu halde yürüyoruz. Beyaz ve aydınlık bir kapıdan geçerek devam ediyoruz. İleride bizi Sevgili Peygamber Efendimiz beklemekte…Seyda Hazretleri tebessüm etti:— İşte, insan Peygamber Efendimizin kıymetini mahşer günü daha iyi anlayacak. O olmasa bizler kimiz ki mahşer günü yolumuzu bulalım ve ferahlığa ulaşabilelim! Elimizden geldiği kadar, ruhumuzla, sırrımızla, O’na mutabaat etmek için çalışacağız. O’nun için ruhumuzu versek azdır. O bizim için kendi ruhundan vazgeçti, ümmeti için ağladı, bizler için Allahu Zülcelal’e yalvardı, dedi.Engin tevazu ile (kendine hiç pay çıkarmadan) nezaket ve muhabbetle, Peygamber Efendimize olan sevgi ve muhabbetini ortaya koymuştu. O gün, içimdeki sıkıntıların ve ümitsizliklerin kaybolmaya başladığını hissettim. Yarına daha emin ve daha ümitle bakıyordum. Seyda Hazretlerinin yanında olmak güzeldi… Ondan, Peygamber Efendimizi (sallallahu aleyhi vesellem) dinlemek güzeldi. Ben artık ümitsiz değildim. Çünkü Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i seviyordum. Çünkü Seyda Hazretlerini seviyordum…

AHMET ÖZ

GÜLİSTAN DERGİSİ

Hiç yorum yok: