30 Temmuz 2009 Perşembe

RAYİHASIYLA GÖNÜLLERİ YAKAN SULTAN

Yıllar önce bir kıta okumuştum:Ahir zamanın gülü Şehadetin bülbülü Onun nisbet kokusu Sarar bütün gönülü Muhabbet dolu bir dervişin yazdığı belli olan bu şiir, her zaman Seyda Hazretlerini hatırlatırdı bana…Seyda Hazretleriyle kıldığınız bir akşam namazından sonra, camide rabıta için oturduktan bir müddet sonra, camiyi bir serinliğin ve tarifi mümkün olmayan güzel rayihanın sardığını hissederdiniz. Kendinizi; bir çiçek bahçesinin ortasında otururken, nazlı nazlı esen meltem yelinin, bin bir çiçeğin yapraklarını süzerek getirdiğini sandığınız kokunun ortasında bulurdunuz. Buna bir mana vermek gibi bir meşguliyetin içine girmeden, yaşadığınız o anın tadını çıkarmak en güzeliydi.Eğer bir Allah dostuna yakın yaşıyorsanız, hikmet halkalarını tane tane yaşama imkânı da bulabiliyorsunuz. Yine bir akşam namazından sonra, bu duygularla rabıta yapmış ve caminin fevkhanesinde bulunan çalışma odamıza çıkmıştım. (Seyda Hazretleri “Semafil” der. İç Anadolu’da “fevkhane” derler.) Bahar serinliğini yaşatan kokuBir süre sonra kapı açıldı, o sıcak Temmuz akşamında, odayı serinleten tebessümü ile Seyda Hazretleri içeri girdi. Seyda Hazretlerinin gelişiyle birlikte, odaya dolan serinliğin ardından gelen reyhan kokusu, adeta odanın her tarafına sinmeye çalışırcasına hızla odaya yayılırken, beni kendimden geçirmişti. Öylesine bir rayiha sardı ki odanın içini, hiç bir çiçek bahçesinde ya da hiç bir ıtriyat dükkânında böylesine bir huzur, böylesine bir huşu veren bir ıtır duymak mümkün değildi... Bu kokuyu bir kez almış olanlar bir daha unutamazlardı. O rayihayı tanımlamak, isimlendirmek mümkün değil. Koku olmasının dışında bir adı yoktur da.Sıcak bir Temmuz akşamının içinde, bunaldığınız anda, bahar serinliğini yaşamanın tadını bir hayal edin, belki bir nebze anlarsınız…“Nisbet kokusu” derlerdi büyükler buna…Yıllardır bırakamadığım bir huyum vardı. Ne zaman koku satan bir dükkâna girsem, mevcut kokuların hemen hemen hepsini tek tek burnuma götürürdüm. Bu alışkanlığıma bir mana veremezdim o zamanlar. Yıllar sonra anladım ki, bu alışkanlığım aslında Seyda Hazretlerinden gelen rayihanın bir benzerini bulma ümidinden kaynaklanmaktaydı ve bunu anladığımda terk ettim bu alışkanlığımı. Çünkü Seyda Hazretlerinden gelen koku, cam şişelerde muhafaza edilebilecek bir koku değildi. Bu kokuya bürünebilmenin şişelerde duran esanslardan sürünmekle olamayacağını anlamıştım Seyda Hazretleri cübbesini çıkardı, ben hemen aldım ve bir kenara korken:- Abdest alacağım Ahmet… Dedi. Çoraplarını da çıkarıp abdest almak için yan odaya geçtiğinde, ben hala odadaki kokunun hayalini kurmaktaydım.Seyda Hazretleri abdest almış ve tekrar odaya gelmişti. İlk odaya geldiğinden daha farklı ve daha keskin bir rayiha sarmıştı odayı. Biraz önceki kokunun sarhoşluğu beni mest ederken, dağların eteklerinden serin suların kenarından uçarak, bin bir çiçeğin polenini toplayarak getiren meltem yeli gibi etrafa yayılan bu yeni güzel ıtır ile bayılacak gibi olmuştum.Bizde neden nisbet kokusu yok?Biz neden etrafımıza güzel kokular saçamıyoruz?… “İç dünyamızda, kalbimizde vesvesenin, hasedin, kibrin bıraktığı kötü kokuların arasında kayboluveren bu güzel kokuyu nasıl açığa çıkaracağız?Yakup (aleyhisselam), Yusuf (as)’ın kokusunu aylarca uzaklıktan alabilmişti, oysa Mısır’a; yanına kadar giden kardeşleri, o kokuyu neden duyamamışlardı? O nisbet kokusu her zaman vardı. Fakat kardeşlerinin hasedi yüzünden mi kardeşlerine gizli kalmıştı acaba? Demek ki içimizdeki hastalıklardan kurtulabilirsek, biz de sevgilinin haliyle hallenebilir, etrafımıza reyhan kokuları saçabiliriz.Sevgilinin kokusu peşisıraSevgili Peygamberimiz; “Dünyanızdan, bana … güzel koku (da) sevdirildi” buyurdu. İmam Muhammed Bâkır (rahmetullahi aleyh): “Resûl-i Ekrem'in (sav) geçtiği yoldan, üç gün sonra da birileri geçtiğinde onun güzel kokusunu alırlar, onun oradan geçtiğini anlarlardı” buyuruyor. (Allâme Tebatebaî; “Sunen-un-Nebî”, (terc.) s. 291, N. 462, El-Kâfî'den naklen)Allah dostlarının, bir nisan yağmurunun ardından dünyayı saran bahar kokusu gibi girdikleri her ortama serinlik ve koku vermeleri ne kadar doğal. Çünkü Allah dostları, ışıklarının kaynağı olan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimize duydukları sevgi ve aşkla O’nun gül kokusuna sarınıveriyorlar.Hz. Veysel Karani (rahmetullahi aleyh) buyuruyor ki: “Sevmenin bir şartı vardır. Seven, sevdiğinin her haline muvafakat eder, onun haliyle hallenir. Kişi sevdiğinin hali ile hallenmedikten sonra, seviyorum demesi boştur.”Eğer ki kendimizden şikâyetçi isek, halimizden memnun değil isek, iyi bir insan olmanın yollarını arıyorsak, aslında çözüm hemen yanı başımızda. İç dünyamızdan ve günahlarımızdan sızıveren kötü kokuları gidermenin çaresi; Sevgilinin rayihası değil mi? Sevgilinin kokusu bambaşkadır. Sevgilinin kokusunu bir kez hissettiyseniz, ayrı kaldığınız aylar yıllar sonra bile üzerinize sinmiş meçhul bir koku bile onu hatırlatacaktır… Ve bizi onun haliyle hallendirecektir.Sevgili'nin haliyle hallenen insanda, sevgilinin nisbet kokusu peydah olacaktır… İşte bu koku, ön yargılarla kapanmış gözlerimizi açacak, hüsnü niyetimizi artıracak ve herkeste, her şeyde bu rayihayı duymaya başlayacağız o zaman. Çünkü burnunda o koku varsa, seviyorsun demektir. Sevgiyi bulan insan, her şeyi ve herkesi sever.Seyda Hazretleri odadan çıktığında, ben de ardından çıkmıştım. Önüme bakmama, gözlerimi açmama gerek yoktu. O güzel kokuyu takip etmem yeterliydi…Ben de öyle yaptım.

AHMET ÖZ

GÜLİSATAN DERGİSİ

Hiç yorum yok: